İhtiyar Çinlinin İntikamı
Çin’i keşfe çıkan bir serüvenci, uçsuz bucaksız bozkırlarda kaybolmuş.
Tam üç ay, otlar yiyerek, ağaçlar altında uyuyarak yaşamış…
Bir gün bir eski çiftlik evi çıkmış karşısına.
Kapıyı çalmış. Yaşlı bir Çinli açmış.
– “Üç aydır sefil haldeyim. Bir kap sıcak yemek, bir sıcak yatak… size hiç dert olmam, ne olur” diye yalvarmış adam.
İhtiyar Çinli:
– “Peki, bu lafını unutma! Güzel torunuma askıntı olursan, Çin’in en korkunç üç işkencesini sana uygularım!” diye uyarmış.
Güzel torun da akşam yemeğine katılmış.
Dünyalar güzeli bir kız… o da doğduğundan beri dedesi ile yalnız.
Erkek yüzü görmemiş.
Adamın da karnı doydukça içinde kıpırdanmalar başlamış.
Gizli gizli bakışlar, vaatlerle geçmiş yemek…
Yemekten sonra, herkes odasına çekildiğinde, adamın tavan arasındaki odasının kapısı açılmış.
Bir Çin ipeği tül gecelik içinde huri torun, adamın önce odasına, sonra yatağına süzülmüş…
Adam kıza sarılırken:
– “Böyle bir gece üç değil, bin işkenceye değer” demiş içinden.
Sabaha kadar muhteşem bir gece geçirmişler birlikte…
Gün ışırken kız odasına dönmüş.
Adam tüm yorgunluğu ile derin uykulara dalmış.
Öğleye doğru bir uyanmış ki, göğsünün üzerinde müthiş bir ağırlık…
Birde ne görsün, üzerinde tam 50 kiloluk bir kaya parçası var.
Kayanın üzerinde de bir yazı:
– “Birinci Çin işkencesi… Göğüs üzerinde 50 kiloluk kaya…!”
– “Bunun nesi işkence” demiş adam içinden…
Kayayı kucaklamış, pencerenin önüne gelmiş, aşağı fırlatmış.
Tam o anda da kayanın dibindeki ikinci yazıyı okumuş:
– “İkinci Çin işkencesi… sağ testisin kayaya bağlı!”
Aşağı uçan kayayı yakalamasına imkân yok ya… adam kendisini de fırlatmış kayanın ardından.
Hayatı pahasına teşkilatı kurtarmak için.
İkinci kattaki ihtiyarın odasının önünden düşerken, camda üçüncü yazıyı okumuş:
– “Üçüncü Çin işkencesi… Sol testisin karyolaya bağlı!..”